30 Temmuz 2007 Pazartesi

_Stresinizi Test Edin _



Yukardaki resim sıradan resimlerin aksine bakanların stresini ölçebiliyormuş.ABD' de insanların ne kadar stresli olduğunu anlamak için kullanılıyormuş bu sıradan ama özelliğiyle sıradışı resim.Özellikle polis merkezlerinde suçluların bu resmi nasıl gördükleri sorgulanarak bilgi edinilmeğe çalışılıyormuş.

Resimdeki şekilleri ne kadar çok hareketli görürseniz o kadar streslisiniz demektir.Azılı suçlular resimdeki şekillerin çok hızlı hareket ettiklerini söylüyorlarmış aslında hareketsiz duran yukardaki resim için...Hani bende de çok fazla olmasada bir hareketlilik mevcut peki sizler nasıl görüceksiniz bu resimleri?..,

Sevimli Köpekler

Bir önceki yazımda Oscar adlı dostumuzun üstün maharetinden bahsetmiştim.Bu sefer de köpeklerin Akciğer ve Meme kanserini koklayarak teşhiş ettiklerden bahsedicem kısaca..

Dünkü günlük gazetenin birinde gördüm bu ufak köşeye sıkıştırılan yazıyı.ABD' li bilim adamları köpeklerin hastalardaki alkane maddesinin konusunu alarak kanser teşhisi koyduklarını belirtmişler.Kanser Tedavileri tıp Dergisi' nde bir araştırma yapılmış konuyla ilgili.Köpekler 83 sağlıklı kişiyle buluşturulup,bu kişilerden doku örnekleri alınmış ve köpeklere koklatılmış..

Köpeklerin, doku örneklerini koklayarak kanser oranlarının yüzde 99 ' unu doğru tahmin ederken, meme kanserinde ise hastaların nefeslerini koklayarak yüzde 88 gibi yüksek oranlı doğru teşhisler ortaya koymuşlar.

Bu yöntemin sağlık bütçesinin düşük olduğu ülkelerde kullanıldığı düşünülürse ve yaygınlaştırılabilirse, oldukça yüksek oranlı verimli sonuçlar elde etmek, insanları sağlığına kavuşturmak mümkün olabilir..,

29 Temmuz 2007 Pazar

Sevimli Kedi ( ! ) Oscar

Ahh şu hayvanlar alemi ve onlar hakkında bilmediğimiz nice sıradışı özellikleri...
Hemen hemen herkesin bir yakın dostu vardır hayvanlar aleminden: köpek, kedi, kuş, balık, kaplumbağa, yılan, hamster, kaplan, ayı ..... gibi..,Çoğu zaman şahit olmuşuzdur belki de yaptıkları kendilerinden beklenmeyen hareketlere...,

Şimdi size tanıtacağım dostumuzun ismi: " OSCAR "..Peki neden Oscar?.. Mutlaka izleyenleriniz olmuştur yakın zamanlarda televizyonlarda izledik kendisini ve esrarengiz özelliğini.Neydi Oscar' ı televizyon yıldızı yapan ve esrarengiz özellik??

ABD ' deki bir bakım evinde beslenen dostumuz, hastaların ne zaman ölebileceğini tahmin ediyormuş.Şöyleki: Hastanın yanına sokulup yatağına uzanıyor ve hasta ortalama 4 saat içinde hayatını kaybediyor.İlk zamanlarda dostumuzun bu esrarengiz özelliği fark edilmemiş veya rastlantı olduğu sanılmış fakat ilerleyen zamanlarda oradaki doktorlardan dahi hastaların durumunun tahmini konusunda daha başarılı olduğu kanısına varılmış..

Oscar' ın bu yeteneği hakkında kesin bir açıklama getirilemezken,şimdilik hastanın vücut sıcaklığı,kokusu ya da davranışlarını gözlemesinde üstün bir yeteneği olabileceği söylenebiliyor..,

28 Temmuz 2007 Cumartesi

İş İlanı_Fikir İnsanı Aranıyor_

Youth Republic "Youtube" İş İlanı-1: Fikir insanı arıyoruz!


Sıragelen iş ilanlarından oldukça farklı ve bir o kadar da yaratıcı bir iş ve işin başvurusu bekliyor sizleri.Gazete sayfalarındaki; üniversite mezunu,tercihen 4 yıllık, seyahat engeli bulunmayan,30 yaşını aşmamış,uzun boylu mavi gözlü,tercihen ikinci dil olarak italyanca bilen,her isteneni yapan,3 yıllık deneyime sahip... gibi klişe olan ilanların dışında bir ilan sizleri bekliyor.İş İlanının ayrıntıları için mutlaka 2. adresi kopyalayıp yapıştırın adres kutucuğunuza.....

http://www.youthrep.com/fikirinsani/

http://youtube.com/watch?v=I6BTn6_G7Ng



26 Temmuz 2007 Perşembe

İngiltere' de UFO Görülmüş..,

İngiltere'de UFO görüldü! foto kaynak:http://www.mio.uwosh.edu/~alatov95/bryce/ufo%20over%20water.jpg
İngiltere'de UFO görüldü! foto kaynak:http://www.mio.uwosh.edu/~alatov95/bryce/ufo%20over%20water.jpg

Uzun zamn olmuştu değil mi ufo görmeyeli.Halkımız yurdun çeşitli yerlerinde görmesinden sonra tekrara başlayacak sanırım UFO Nedir?Varmıdır? v.b. ardı arkası gelmeyen sorular zinciri.Sanırım bu sefer yurdumuzda değil de İngiltere' de yaşanacağa benziyor bu tartışma..

İngiltere semalarında olağan seferini yapan
Ray Bowye adlı pilot yaklaşık 1.6 km uzunluğunda bir ufo gördüğünü iddaa ediyor.İlk görüşte Boing 737 benzeten pilot biraz daha dikkat edince uçağın küçük görülmesi gerekirken 1.6 km uzunluğunda olduğunu belirtmiş:

Uçağın pilotu Ray Bowye: "Uçak UFO'ya yaklaştıkça dürbünle gözetledim, sarı ince uzun bir nesneydi, ortasında yeşil bir alan vardı. Havada asılı duruyor gibiydi; ilk başta yaklaşık 16-17 kilometre uzakta olduğunu tahmin ettim; ancak sonrasında uçağımızdan en az 65 km uzakta olduğuna karar verdim."


İngiltere' nin gündemi böyle şekillenirken İngiliz Savunma Bakanlığı UFO olaylarıyla ilgili gizli tutulan belgeleri kamuoyuna açıklayacakmış..Ayrıntılı bilgi :

http://www.gazeteport.com.tr/SEARCH_RESULTS/index.htm?ssUserText=ingiltere+de+ufo

http://www.gazeteport.com.tr/NEWS/GP_031292?WebsiteSearch=true




Haftanın Karikatürü




Haftanın karikatürü Leman' dan geldi....

Harika Tasarımlar_2_

Whatever Duvar Saati

whatever saat clock

Lorrie Veasey, tarafından tasarlanan duvar saati örneğinin ikincisi.
Takip edenler bilirler daha önce de Harika Tasarımlar başlığı altında değişik bir duvar saati yayınlamıştım.Bakalım bu tasarım için neler söyleyeceksiniz..,
(http://www.jiklet.com/?cat=6)

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Seçim Kehanetleri_m_

Türkiye seçimini gerçekleştirdi geçtiğimiz pazar günü " Herkez hakettiği gibi yönetilir " sözünü boşa çıkarmayan bir iradeyle.

Kimilerine göre beklenen bir sonuç oldu, kimileri ise büyük bir hata olduğunu söyledi yeni seçilen için.

Sayın Tayyip Erdoğan siyaseti bırakmamayı bir 5 sene daha garantilerken,Sayın Deniz Baykal da ; Rodos' a yüzme sözlerinin mizah olduğunu söyledi Türk Halkına( oysa çoğunluk yüzme taraftarıyken Sayın Baykal'ın mizah anlayışı şaşırttı kimilerini )..,

Peki bundan sonra bizleri neler bekliyor ya da bekleyebilir:

  • Sular kesintiye uğrayacak
  • Öss kalkmayacak( ki kalkması taraftarı değilim seneye tıbı kazanıcam ;) )
  • Dolar yükselecek
  • Elektiriğe zam
  • Başörtü sorunu ( ! ) devam edecek
  • Eğitimde eşitlik
  • FenerBahçe şampiyon olacak
  • Mizah dergileri toplatılacak,yayında kalmayı başaranlar ise Baykal ' ı karpuza benzeticekler
  • Öğrenciler kalem bırakacak
  • Yağmur duasına çıkılacak
  • Deve fiyatlarında artış gerçekleşebilecek
  • Herkes anasını alım bir yerlere uçakla da gidebilecek
  • Dünyanın interneti en ucuz kullanan ülkesi olucaz
  • Fatih Terim Avrupa kupalarına götürecek
  • Su depo fiyatlarında patlama olucak
  • Dikey Geçiş Sınavı kalkacak
  • Önlisans öğrencilerine hakettikleri değer verilecek
  • Mazot 1 ytl olamayacak
  • Doğum süresi yine aynı kalacak- ki 3 aya düşecek diye sevinmiştik-
  • Sevenler kavuşacak, aldatılanlara boynuz takılacak
  • Blog sayfalarıma engelleme gelecek
  • cizgisizdosya yine de çizdirmeyecek kendini
  • VEEeeee cizgisizdosya.blogspot.com hakkında ömür boyu yorum yasağı getirilecek..,
  • NOT:Bu varsayılanların birebir ya da doğrudan Sayın Tayyip Erdoğan' ın Partisi Ak Partiyi hedef almadığının altını çizmek isterim.Unutulmaması gerekir ki Herkes hak ettiği gibi yönetilir ..,

22 Temmuz 2007 Pazar

22 Temmuz 2007 Seçimlerimiz..,

22 Temmuz 2007…

Unutulmayacak tarihler arasında yerini alacak benim hayatımda. AK Partinin tek başına iktidara gelmeyi garantilemesinden değil de benim ilk oy kullandığım seçim olması dolayından.

Bu seçim propagandalarını yakından ve bilinçli bir şekilde takip edebildiğimden belki de hafızamda yer alacak.

Seçim öncesi Silivri ‘de tatildeydim.İki kişilik küçük ama bir o kadar büyük sohbetlerin ortak noktasıydı malumunuz seçimler.Kumsalda,parkta,bahçede,yemekte,otobüste,ayak üstü lakırdılarda,msn ortamında,beach clubtan bozma kahveyi andıran iğrenç müzikli ve zarların seslerinden karşımızdakinin ne dediğinin duyulmasının bile zor olduğu ortamların dahi konusuydu seçimler..,

Kimilerine göre zaten Amerika belirliyormuş başımıza gelecekleri, kimilerine göre oy atılacak parti mi varmış ki ben ona oy atayım panorayasında, kimileri beyim nereye atarsa ben de o taraftayım acizliğinde,kimileri çocuklarının düşüncelerini az çok değiştirmeye çalışmakta,kimileri birileri şöyle ki böyle olmalı ve olması gerekir derken dolu dolu bir seçim yaşadım-k-( içeriği ne kadar dolu orası tartışılır ).

Sabahın erken saatinde çıkmayacaktık aslında yola stratejimiz buydu. İyi ki de çıkmadık çünkü oldukça kalabalıkmış sabah saatleri okulların kartonda bozma oy atma yerleri.10.30 da İstanbul yoluna çıktığımızda yolun tıkalı olacağını düşünürken açık olduğunu ve karşı şeridin ise aksine oldukça kalabalık olduğunu görünce çoğunluğunun yazlıkçı olduğunu anlayabiliyorsunuz.

Söylentilere ve de gözlemlerime göre şehirde harika bir hava vardı sanki tebessüm ediyordu bize bu yaz sıcağı- her ne kadar bunaltsa da -.İnsanların yüzünde bir tebessüm bende de haklı bir gururlanma, ee ne de olsa benim de artık söz hakkım olacaktı.

Oyumu kullanacağım sınıf ve sandık başındaki birbirinden ilginç ve bir okadar birbirine benzeyen 7–8 tane tip karşıladı beni tebessümle. Oy pusulamı ve zarfımı alarak gittim gizli bölmeme J.Malumunuz oy pusulamız büyük olunca katlaması da oldukça bir zahmetli oluyor. Yanlış katlama oyunuzun geçersiz olmasına dahi sebep olabiliyor.

Velhasıl zarfımı katlayıp sandığa atarak vatandaşlık görevimi yerine getirmenin vermiş olduğu zevkle evime geldim. Meğerse iş bununla da kalmıyormuş, bundan sonra da kime verdin bakalım? Sohbetleri ve belkide tartışmaları alıyormuş sahneyi. Bu sohbetlerin de ardından heyecanlı olacağını düşündüğüm seçim konuşmaları ve kanallarda yayınlanan seçim analizleri ne kadar can sıksada bir seçim dönemini daha bu şekilde atlattı T.C.

Ben kime oy verdiğimi veya başa gelen hakkında herhangi bir yorumda ve propaganda da bulunamama çünkü ben çizgisiz bir dosyayım.Umarım ülkemiz için hayırlısı olur..,

20 Temmuz 2007 Cuma

Yedi Adımda Yaşamınızı Değiştirin

Yaşam kalitenizi artırmak istiyorsanız, standartlarınızı yükseltmeyi deneyin diyor bu konunun uzman kişileri.Peki 7 adımda nasıl olurda yaşamımızı değiştirebiliriz?Bu kadar kolay mı diyenlere:

1) Etkileşim Modeliniz :Etkileşim modeliniz, insanlarla nasıl iletişim kuracağınızı belirler ve kim olduğunuz konusundaki inancınızla ilintilidir. Kendinizi sabırsız biri olarak tanımlıyorsanız, başkalarına karşı sabırsız davranırsınız. Kendinizi kibar biri olarak tanımlıyorsanız, başkalarına karşı kibar davranırsınız. Karşılıklılık ilkesi, dünyada ne ekerseniz onu biçeceğinizi söyler. Kendinizi işbirlikçi olmayan ve negatif davranışın alıcı ucunda görüyorsanız, aynaya bakma zamanı gelmiş olabilir. Yaşamınızdaki insanlara zaten sıcak ve kibar bir biçimde davranıyorsanız, o zaman oyunda lidersiniz. Başkalarıyla nasıl etkileşim kuracağınıza dair standartlarınızı belirlemek için kendinize zaman ayırın.

2) Sözünüzü Tutma Kabiliyetiniz Dürüstlüğünüz, yapacağınızı söylediğiniz şeyi yapma kabiliyetinizle ilintilidir. Bir söz verip de tutamadığınızda, hem güvenilirliğiniz, hem de kendinize olan güveniniz azalır. Verdiğiniz sözleri tuttuğunuzda, itibarınız ve özgüveniniz artar. Verdiğiniz sözleri tutma kabiliyetinize olan inancınızın düzeyi, yaşam kalitenizi doğrudan etkileyecektir. Kendinize olan inancınız fazlaysa, risk almaya daha çok hazırsınız demektir. Risk almaya istekli olmak ise potansiyelinizden tam anlamıyla faydalanabilmek için gereklidir. Bir söz vermeden önce, yaşam çerçeveniz içinde kaldığından emin olun. Öyle değilse, söz vermeyin. Söz verdiyseniz, onu tutun. Kendinizi kazanmaya odaklayın ve sözünüzü tutabileceğinize inanın.

3) Yaşamınızdaki Beyaz Alan Beyaz alan, açık bir oyun bölgesidir. Serbest zamandır. Zamanınızı nasıl geçireceğinize dair standartlarınızı belirlediğinizde, yaşam kaliteniz hızla artar. Bu standartlara serbest zaman ayarlama koşulunu eklediğinizde, stres düzeyiniz ciddi biçimde azalır. Bu da sorumluluklarınıza sinirlenmek yerine, onları kucaklamanıza yardımcı olur. Yaşamınızda beyaz bir alan yaratmak için standart belirlemek üzere birkaç dakikanızı ayırın.

4) Fiziksel Sağlığınız ve Canlılık Nasıl göründüğünüz ve ne hissettiğiniz hoşunuza gidiyor mu?
Sizi memnun etmeyen her şeyin, aslında kendiniz için belirlediğiniz davranış standardının sonucu olduğunu anlamalısınız. Görünümünüzü ya da enerji seviyenizi değiştirmek istiyorsanız, özlemlerinizi destekleyen davranış standartları belirlemeniz şarttır. Kendinize nasıl bakacağınıza dair bazı standartlar belirleyin!

5) Finansal Durumunuz Finansal durumunuza ilişkin gerçek, finansal standartlarınızla doğrudan ilintilidir. Zengin insanların davranış standartları, parasal sıkıntıları olan insanlarınkinden farklıdır. Sizce hangi finansal gerçekler kabul edilebilir? Kredi kartı borcunuzun olması normal midir? Para biriktirmek için kendinize mi ihtiyacınız var? Harcama normları oluşturdunuz mu ya da satın alma kararı verirken uygulayabileceğiniz bir süreç var mı? Finansal standartlarınızı belirlemek için birkaç dakikanızı ayırın.

6) YaklaşımınızYaklaşımınız, eğiliminiz ya da düşünce biçiminizdir. Dünyayı nasıl gördüğünüzdür. Hayallerinizi gerçeğe dönüştürebilmek için, onların gerçekleşebileceğine inanmanız gerekir. Yaşamınıza nasıl yaklaşacaksınız? Kendi gerçeğinizi dürüstçe değerlendirmek için kendinize izin verecek misiniz? Yaşamınızı etkileyebileceğinize inanacak mısınız? Hayallerinizi beslemek amacıyla gerekli iyileştirmeleri yapmak için kendinize ihtiyaç duyacak mısınız? Bu standartları şimdiden oluşturun.

7) Topluluğunuz Hiçbir şey, kaliteli bir yaşam sürme çabalarınızı, standartlarınızı desteklemeyen insanları çevrenize toplamaktan daha çok baltalamaz. Yaşamınızı daha iyi bir rotaya sokarken sizi en fazla zorlayacak konu, sizinle birlikte büyümeye hazır olmayan insanlarla ilişkilerinize son vermek, öte yandan bu donanıma sahip olanları yanınıza çekmektir.İlişkileriniz, sizi çökertebileceği gibi göklere de çıkarabilir. Benzer standartları olan insanları çevrenize toplamak, sizi potansiyelinizin zirvesine ulaştıracak bir yaşam biçimi yaratmanın etkili bir yoludur. Çevrenize standartlarınızı desteklemeyen insanları toplamak, çok büyük ihtimalle, yaşam kalitenizi bozacaktır. Yaşamınızdaki kilit insanları düşünmek için bir iki dakikanızı ayırın. Kendilerine karşı davranışlarına saygı duyuyor musunuz? Sizi destekleyip başarılarınızı kutluyorlar mı? Bunlar, değer verip yatırım yapmanız gereken insanlardır. Böyle davranmıyorlarsa, yaşamınızı onlarla paylaşıp paylaşmamayı bir kez daha düşünmelisiniz. Yaşamınızdaki insanlara yönelik nasıl bir standart belirleyeceksiniz? Standartlarınız, yaşamınızın çerçevesini oluşturur. Standartlarınızı yükseltin; daha kaliteli bir yaşam sürün!

7 adım bu şekilde sıralanmış.Aslında başlığın özünün " ne ekersen onu biçersin " mantıpında olması inandırıcılığını biraz daha kuvvetlendirmiyor mu?.,

17 Temmuz 2007 Salı

Seramik Yarışması



7. Uluslararasi Mino Seramik Yarismasi

Japonya'da gerçeklestirilen 1986'dan bugune dek kutlanan Uluslararasi Seramik Festivali'nin en onemli etkinliklerinden olan 7. Uluslararasi Mino Seramik Yarismasi Ekim ayinin sonuna kadar katılım mümkün.

Yarışma teması:

Yarışmada belirlenmiş bir tema yok.katılımcılar gelenekselin dışında konseplerde yaratıcılık ve ilham aldıkları konuyu gösteren, geleceğin seramik formlarını yansıtan tasarımlar üretmelidir.

Kategoriler:

Seramik dizaynı(A):
Pratik işlevselliğe ve fabrika üretimine uygun tasarımlar(ürünler mekanik sistem yada fabrikasyon montaj hattında üretilebilmelidir)

Seramik dizaynı(B):Pratik işlevselliğe dayalı elde üretilmiş parçalardan oluşan tasarımlar(elde üretilmiş küçük parçalı kişisel tasarımlar)

Seramik Sanatları:Yaratıcılık ve tekniğin birleştiği özgün tasarımlar

Katılım Koşulları:

Tasarımlar son 3 yıl içinde yapılmış ve daha önce herhangi bir sergiye katılmamış,ödül almamış olmalıdır.Tasarımların boyut ve yükseklikleri işleri teslim etmeye ya da sergilenmeye engel olmamalıdır.Bu koşulların ihlali halinde,tasarım herhangi bir ödül alamaz.

gerekli nitelikler:Katılım için tasarımcılarda herhangi bir nitelik aranmamaktadır.Herkez bireysel ya da grup olarak yarışmaya katılabilir.Kategoriler dikkate alınmaksızın her yarışmacı 6 tasarımla yarışmaya katılabilir.Yarışmaya başvuru vs. için gerekli diller japonca ve ingilizcedir.

Değerlendirmeler:
Yarışma 3 aşamadan oluşmaktadır.İlk aşamada tasarımların çizim ve fotoğrafları ikinci aşamada işlerin orjinalleri değerlendirilecektir.


Ödüller:

Seramik Dizayn A ve B kategorilerinde


Büyük ödül 3.000.000 japon yeni(1 kişi)- altın ödül 1.000.000 japon yeni(1 kişi)- gümüş ödül 500.000 japon yeni(1 kişi) -bronz ödül 300.000 japon yeni(1 kişi) özel ödül 100.000 japon yeni(7 kişi) mansiyon ödülü (ortalama 100 kişi)

Seramik Sanatları Kategorisinde

Büyük ödül 3.000.000 japon yeni(1 kişi)- altın ödül 1.000.000 japon yeni(1 kişi)- gümüş ödül 500.000 japon yeni(2 kişi) -bronz ödül 300.000 japon yeni(5 kişi) özel ödül 100.000 japon yeni(7 kişi) mansiyon ödülü (ortalama 100 kişi)



People's Choice ödülleri

Seramik dizaynı(5 kişi) ve seramik sanatları(5 kişi) kategorilerinde 50.000 japon yeni


people's choice ödülleri ziyaretçi ülkelerin oylarıyla seçilecektir.

KatılımTarihi:

Başvurular 1 kasım 2007'den 4 şubat 2008 akşam saat 5'e kadar alınacaktır.(ülkeler arası saat farklarını lütfen gözönünde bulundurunuz).

Ayrıntılı bilgiye
http://www.icfmino.com adresinden ulaşabilirsiniz.

D,G ve S...

Geçen aynı başlıklı yazımda DGS sınavından sonra sınavla ilgili herhangi bir bilgiye rastlayamadığımdan bahsetmiştim ÖSYM ' nin sitesinde.Ya o günün vermiş olduğu heyecanla ya da gerçekten yok olduğundan biraz yakınmıştım.Bu sabah rastladım 2007 DGS sınav kitapçığı,soru ve cevaplarına.

2007 DGS Soru kitapçığı ve cevapları için :

http://www.osym.gov.tr/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF1A9547B61DAFFE2A17E068120043163B

Cilt Bakımı

ADANA - Günde bir kez alınacak ılık duş vücudun yorgunluğunu alarak cildin daha sağlıklı olmasını sağlıyor. Cilt kurumasına karşı ise nötr sabun ve jel kullanılması öneriliyor.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Memişoğlu, özellikle sıcak yaz günlerinde, cilt temizliğine çok daha fazla önem gösterilmesi gerektiğini söyledi.

“Aşırı duş almanın cilde zararlı olduğu” yönündeki açıklamaların gerçeği yansıtmadığını belirten Prof. Dr. Memişoğlu, “Günde bir kez alınacak ılık duş, vücudun yorgunluğunu alarak cildi temizler. Ayrıca kan dolaşımını düzenleyerek, daha güzel ve sağlıklı olmasına yol açar” dedi.

Duş sonrasında cildin kurumamasına özen gösterilmesi gerektiğini bildiren Prof. Dr. Memişoğlu, asitli sabunların deriye zarar vereceğini kaydetti.

Duş sırasında, asitlerden arındırılmış, nötr sabunlar ve jeller kullanılmasını öneren Prof. Dr. Memişoğlu, şöyle konuştu:
“Deriye rahat bir nefes aldırmanın en kolay yolu, günde bir kez alınacak duştur. Ancak bunu yaparken, ona zarar verecek etkenlerden uzak durmak gerekir. Sağlıklı bir cilt istiyorsak, nötr sabun ve jel dışında ürünler kullanılmamalı. Bunun yanı sıra duş sonrasında, cildin kurumasını önlemek için deriye mutlaka nemlendirici kremler uygulanmalı.”

LİF VE KESEDEN UZAK DURUN

Deri üzerinde, zararlı maddelerin içeriye nüfuz etmesini engelleyen bir katman (manto) bulunduğunu belirten Prof. Dr. Memişoğlu, bu katmanın tahriş edilmesinin bazı deri hastalıklarına davetiye çıkaracağını bildirdi.

Geleneksel Türk aile yapısında yoğun olarak kullanılan lif ve kesenin deriye büyük zarar verdiğini bildiren Prof. Dr. Memişoğlu, “Banyo ve duş sırasında kullanılan kese, deriyi soyar, yağını alır ve deri kuruluğu oluşturur. Derinin sağlıklı bir şekilde görevini yürütmesi için bunlardan vazgeçilmesi gerek” dedi.

Gelecek 50 Yıl..,

ANKARA - Birçok bilim adamının, Güneş Sistemi dışından asteroidlerin bulunduğunu düşündüğü uydulara seyahat için, uluslararası bir işbirliğinin daha güvenli olacağını düşünen NASA’nın, California’daki Ames Araştırma Merkezinde yapılacak keşif konferansında, araştırmacılar, Deimos ve Phobos’a insansız ve insanlı uçuşlar için yeni fikirlerini açıklayacak, ayrıca bunların Kızıl Gezegen’in keşfinde bir geçiş kapısı olarak nasıl kullanılabileceğini anlatacaklar.

Konferansta, insanlı uçuş yapılırsa astronotların Phobos ve Deimos’ta neler yapabilecekleri, bu iki küçük gezegeni Mars’ın keşfinde nasıl kullanabilecekleri ve bunun için ilk başta bir insansız robot seyahatinin gerekebileceği dile getirilecek.

Rusya, 2009’da Phobos’a göndermeyi ve bu uydudan numune getirmeyi planladığı, Phobos-Grunt adlı çok uluslu bir programla bu projeye önderlik ediyor.

Mars’ın en büyük uydusu Phobos, aynı zamanda Kızıl Gezegen’e en yakını.
( http://www.ntvmsnbc.com/news/414441.asp#storyContinues )

Herzaman ilgimi çekmiştir gelecekte bizi nelerin beklediği, NASA' nın bu gibi çalışmaları da... Bu sebeplerle NTV ' nin önderliğinde editör JOHN BROCKMAN ' nın derleyip topladığı bir kitap olan ( ki içinde 25 bilim adamının gelecek 50 yılda bizi nelerin beklediği veya bekleyebileceği yönünde makalelerden oluşan ) GELECEK 50 YIL adlı kitabı okumaya başladım.Okudukça sizleri de buradan haberdar etmeye gayret edeceğim..,

Harika Tasarımlar

Haziran 7th, 2007

Constantin Boym

Constantin Boym tarafından tasarlanan ve KIKKERLAND tarafından üretilen bu duvar saati, uçuşan rakamlar konseptiyle bizleri etkilemeyi başardı… Siz ne dersiniz?


Blog örneklerini araştırırken rastladım bu ilginç ve bir okadar tanıdık tasarıma www.jiklet.com adresinde.Heyecanlandım ve çok beğendim,hemen yorum yaptım kendimce.Yeni Seramik mezunu olduğumdan tasarımlara karşı bir sempatim var.Atölye hocamız son dönemimizde bizden duvar saati tasarlamamızı istemişti en az 5 tane olmak koşuluyla.Herzaman olağanın dışına çıkmak beni heyecanlandırdığından yukardaki tasarıma yakın ilginç bir tasarım yapmıştım, "neden hep 12 yukarda ve 6 onun karşısında ki?" düşüncesiyle.Bir yöne işaret eden parmakların üst üste birdirilmesiyle güzel bir kompozisyon oluşmuştu.Fakat sevgili hocamız pek beğenmemiş biraz daha hafifletmemi istemişti benden :) .Son tasarım hali de hoşuma gitti ama bu sefer de renk seçiminde yanlış tercih yaparak kompozisyonu boğmuştum.

Aslında hocamın mailine atsam mı diye düşünüyorum " hocam nasıl beğendiniz mi? " şeklinde.Herşey bir yana ( hocamın da bir bildiği vardır mutlaka ) tasarım kelimesi bile beni herzaman heyecanlandırmaya yetiyor da artıyor bile.Bakalım sizler beğenecekmisiniz bu harika tasarımı ? ;)

15 Temmuz 2007 Pazar

D,G ve S...

Oks,Öss,Kpss ve DGS..Ne mi bunlar diye soracağınız düşünmüyorum bile herkesin haberi ve mutlaka bir yorumu vardır bu sistemin sınavları hakkında.İlkokulu bitirdiğimde hatırlar gibiyim bir sınava girmiştik ( umarım yanılmıyorumdur ) onu tanımlayamayacağım ama sınav hayatımızın 6-7' li yaşlarda başladığını söylebilirim.( Belkide hayat bir sınav ve çok çok erken de sınav oluyoruzdur,olmuşuzdur ).Ortaokul yılllarında herşey güzel gibidir(!), çünkü yeni yeni öğreniyorsundur fiziki,biyolojiyi,kimyayı,ikiyüzlülüğü,adaletsizliği,aşkı ....

Orta son sınıf öğrencisi olduğunda yeni bir güzellikle tanışırsın,sınav sistemi.Belli konu başlıkları altında,bir kısım öğrenci tarafından fazla zor bulunmayan diğer kısımda kalan çoğunluk için kazık olan bu sınavla değerlendirilmeye girersiniz.Ben çoğunluğun kazık olarak nitelendirdiği tarafta yer edinmiştim kendime.Sınav zamanı herhangi bir destek almadan ( manevi destek dışında ) bu oks sınavına girdim ( bizim zamanımızda oks değildi sanırım ismi hatırlayamayacağım).Öyle böyle hiçte fena bir puan almadım kendimce ama bu öznel düşüncem anadolu liselerine girmeyi hakettirmedi bana .

Mezun olduğum yabancı dil ağırlıklı ( normal diye geçiyordu genelde,tekelde ise bir yıl hazırlık okunması gereken bir lise türü) liseye kendim kayıt yaptırmıştım kayıt son günlerine doğru.Hazırlık,ingilizce,Lise1-2-3 derken yine bir durağa geldik: ÖSS

Lise son sınıfına kadar tanışmamıştım soru bankalarıyla ne vahimdirki.Son sınıf dersleri bir yandan dershane derken iğrenç bir dönem geçirdik ve ilk yıl Öss ile tanışıklığımız başladı.Başarısız olunan ilk yıldan sonra- ki açık öğretimi kazandım :) ( başarı neye göre sınanıyorsa ) sonraki yıl Sakarya'da seramik bölümü önlisans programının öğrecisi oldum ve bu yıl da mezun oldum.

Önlisans mezunu olarak değil de lisans mezunu olarak anılmak için belkide yapılan bir sınav savsatasıyla daha tanıştım:DGS..Bugün bu sınava girdik.Daha önceki yıllarla kıyaslanmayacak bir sınadı benim açımdan - özellikle sayısal kısım-.Şimdi araştırıyorum sınav sonucu ne zaman açıklanıcak diye.Malumunuz ilk önce googl.com' a yazdım ' 2007 Dgs sınav sonuç tarihleri ',bir bilgi çıkmadı.Öss nin resmi sitesinde herhangi bir bilgiye ulaşamadım.Öss sınavında sınavdan hemen sınav sonuçları sitelerinde yayınlanırken ne vahimdir ki bu sınavla ilgili bir bilgiye rastlayamadım.

Öyle böyle bi şekilde birileri? tarafından bi takım sınavlarla tanışıyoruz .Bakalım bundan sonra ne tür,nasıl ve hangi kısatmalar altında bir sınava girdiricez,gireceğiz..,

13 Temmuz 2007 Cuma

3 Liseli Milyoner Arkadaş



Lise arkadaşıydılar. 6 yıl önce 'gittigidiyor.com'u kurdular. Milyonlarca dolara eBay'e sattılar.

İnternet 1990'ların ortalarından itibaren Türkiye'de evlere ve ofislere girmeye başladı. Önceleri sadece uzmanların kullandığı ayrıcalıklı bir iletişim hizmetiydi. Zamanla her iş için kullanılan vazgeçilmez bir iletişim aracı haline geldi. İnternet kullanıcılarının sayısı 16 milyona ulaştı.

İnternet yaygınlaştıkça, internet üzerinden yapılan ticaret de büyüdü. Türkiye'de e-ticaret üzerinden dönen paranın bugün artık yılda 300 milyon dolara ulaştığı tahmin ediliyor. İnternet büyüdükçe, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kendi zenginlerini de yarattı. Parlak fikirlerin peşinden koşan genç girişimciler göz açıp kapayıncaya kadar dolar milyonerleri oldu.

Burak Divanlıoğlu ve Tolga Kabataş'ın yolları ilk kez Ankara Anadolu Lisesi'nde kesişmişti. Okul sıralarında konuştukları şey elbette ekonomi değil, müzik, spor ve arabalardı. Üniversite için birbirlerinden ayrıldılar. Burak İstanbul Teknik Üniversitesi'nde mimarlık okuduğu yılarda Serkan Borançılı ile tanıştı. Tolga ise ODTÜ'de Makina Mühendisliği eğitimi aldı. Mezun olduktan sonra Amerika'nın yolunu tuttu. ABD'de gencecik girişimcilerin kurduğu internet şirketleri borsaya açılıyor, sahiplerine milyonlarca dolar kazandırıyordu. Bunların içinden biri özellikle Tolga'yı büyülüyordu: İkinci el ürünlerin açık artırmayla satıldığı eBay sitesiydi bu. İşten yorgun argın döndüğü bir akşam telefonu çaldı; arayan Serkan ve Burak'tı.

1.3 MİLYON KULLANICI

Serkan ve Burak, internet işine girmeye karar verdiklerini haber vermek için aramışlardı. Tolga ilk iş ülkeye döndü. Sanal açık artırma sitesi "Gittigidiyor.com" üç okul arakadaşı tarafından 2001'de işte böyle kuruldu. İnternette açık artırma sitesiyle yola çıkan 3 ortak, ısrarlı yatırımlarının meyvesini 6 yıl sonra almaya başladı. Gittigidiyor.com sitesinin azınlık hissesi 2005 yılında, Amerika'daki ilham kaynakları olan eBay'e milyonlarca dolara satıldı!.. Gittigidiyor.com'un 1 milyon 300 bin kayıtlı kullanıcısına her ay 60 binden fazla yeni kullanıcı katılıyor. 2007 yılı sonunda yaklaşık 2 milyon kullanıcıya ulaşmayı hedefliyorlar. Sitede, cep telefonu, fotoğraf makinesi, bilgisayar, giyim ve mücevher ürünlerinden, para, pul, plak, tesbih, eski kitap ve dergi benzeri koleksiyon malzemelerine kadar yaklaşık 500 bin ürün satışa sunuluyor. 50 bine yakın satıcı, sitenin yüksek teknolojik altyapısı ile Türkiye'nin dört bir köşesinde yaşayan yüzbinlerce alıcıya ulaşıyor.

AKMERKEZ'İ BİLE GEÇTİ

Tolga Kabataş, Gittigidilor. com'un başarı sırrını şu cümlelerle açıklıyor: "2001 krizinde internet sektörüne yatırımlar dururken, biz ilk yıllarda zarar edeceğimizi bile bile yatırım yaptık. En sıkıntılı zamanımızda bile teknoloji yatırımından kaçınmadık. Kısa vadeli kazançların peşinde olmadık." Gittigidiyor.com'un başarısının arkasında yatan bir başka faktör, "güvenli ticaret" sistemi. Bu sistemde, müşteriler satın aldıkları ürünün bedelini ancak ürünü teslim alıp, inceledikten sonra ödüyorlar. Bu da site kullanıcılarına güven veriyor. Gittigidiyor'un bugün Akmerkez'den çok ziyaretçisi var. Sitede Barış Manço'nun ilk plağından, PlayStation3' e, elişi örme yatak takımlarına kadar farklı yelpazeden onbinlerce ürün bulmak mümkün. Herkese göre bir şeylerin olması her gün binlerce müşteriyi siteye getiriyor. Tolga Kabataş, site kurulduğundan bu yana 3 milyona yakın ürünün sorunsuz biçimde el değiştirdiğini söylüyor. Sitede her ay 10 binden fazla satıcı da 17 farklı ana kategoride, 500 binden fazla ürün sergiliyor.


En Çok Kim Terk Ediyorr !!!

Kadınlar yanlışını gördükleri erkekleri terk ediyor, erkeklerse, neden terkedildiklerini anlamak için psikologların kapısını aşındırıyor.

Batı ülkelerinde ilişkilerde giderek daha fazla rastlanmaya başlanan bu durum, erkeklerin yüzlerce yıllık maço saltanatını zora sokacak. Şimdi binlerce erkek, neden terkedildiğini anlamak için psikologların kapısını aşındırıyor.

On puanlık uzman sorusu: İlişkinin güneşi tam tepede gibi görünürken kadın çantasını toplayıp, çıkarken kapıyı da arkasına bile bakmadan kaparsa ne olur? Ya terkedilen, geride kalan ve yanıtını asla bulamayacağı ‘neden’ sorusuyla başbaşa kalan erkek ne yapar? Bu tip erkeklerin anlayamadığı kadın terketmeleri günümüzde pek çok insanın tahmininden de fazla yaşanıyor. Elle Dergisi’nin haberine göre; giderek daha çok sayıda kadın eşini, sevgilisini ya da erkek arkadaşını terk ediyor.

İnsanların kişisel özgürlüklerinin değerini daha çok farketmeye başladıkları çağımızda kadınlar geleneksel aile rollerinin içine hapsolmaktan sıkıldıklarını rahatça söyleyebiliyorlar. Zaten sonradan kurulmuş ataerkil kültürün dayatması olan, aslen kadın ruhuna hiç uygun düşmeyen böyle pek çok gelenek gibi her koşulda kadın sadakati de yavaş yavaş çöpe gidiyor. Çok iyi eğitim almış, kendi işinin sahibi ya da işinde emin adımlarla yükselen, iyi bir geliri ve zevk aldığı hobileri olan, kendine iyi bakan ve öz saygısı gelişmiş kadınlar tek bir erkek modeline, sanki dünyada ondan başka erkek yokmuş gibi mahkum olmak istemiyorlar. Binlerce yıllık insanlık tarihinde sadece son birkaç yüzyıldır boyunlarında olan bukağıların, onların gerçek kaderi olmadığını farkeden kadınlar mızıkmaya başladı. Düşünün bir kez konuştuğumuz diller, gittiğimiz kulüpler, giydiğimiz kıyafetler bile sürekli değişirken kadınlar niye aynı kalsın ABDde yaşayan, kitapları ve makaleleriyle kadın-erkek ilişkilerinin karanlık dehlizlerine ışık tutan araştırmacı ve eğitmen David de Angelo, ani kadın terkedişlerinin yüzde 99 oranında şöyle işlediğini söylüyor: Şimdi düşünün. Harika bir kadınla tanıştınız ve harika bir başlangıç yaptınız. Sonra birden kadın size olan ilgisini kaybetmeye başlıyor. Eğer tam bu noktada sizin kadına olan ilginiz artmaya başlarsa, kapı önüne konmaya adaysınız demektir. Durumun farkında bile olsanız; yapacağınız bir şey yok. Çünkü kadın sizi çoktan gözden çıkarmıştır.

BEYAZ ATLI PRENS DEĞİL, RUH EŞİ

Kadınlar tarafından nedensiz terkedildiğini zanneden binlerce erkekle anketler yapmış olan David de Angelo’nun bu konuda pek çok kitabı var. ‘Double Your Dating’, ‘Sex Secrets’, ‘The 8 Personality Types that Naturally Attract Women’ gibi rehberlerin ve makalelerin yazarı. David de Angelo araştırmaların ve her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği danışmanlık sitesine gelen soruların analizini yapınca kadınların fütursuzca çıkıp giderken kullandıkları cümlenin, özünde hep aynı olduğunu saptamış: ‘Sana olan duygularımdan emin değilim. Biraz yalnız kalmak istiyorum. Kendimi anlamalıyım. Sorun sen değilsin; benim.’ Peki konu gerçekten neyle ilgili? Sorun arzularda mı, isteklerde mi, güç dengesinde mi, davranışlarda mı, kişiliklerde mi, yoksa DNA’larda mı? Hmmm. Hepsine birden hayır. Sorun tamamen kadın ve erkek olmakla ilgili. Bu nedenle etrafta bu kadar çok beyaz atlı prensini arayan prenses dururken; giderek daha çok sayıda erkek ‘arkadaşlık önce gelir’ diyen kızlara ya da ‘ben ruh eşimi arıyorum’ diyen kadınlara toslamış oldukları için gözleri yaşlı geziyor. Belki de ‘hayır’ yanıtı, gerçekten vasat erkeklerin gerçek kaderidir.

David de Angelo’nun araştırmalarına göre kadın her ne kadar gerçek nedeni açık etmese de, bu davranışın altında yatan çok önemli bir tek sebep var. O da ‘çekicilik’

Durum o ki erkeğin kadının gözündeki çekiciliği herhangi bir nedenle hasar gördüğünde, kadın artık ikinci kez düşünmüyor bile. Araştırmalardan çıkan sonuca göre isterse dünyanın en hoş adamı olduğunu düşünsün, beraber olduğu kadının gözünde cazibesini yitiren erkek terk edilmeye mahkum. David de Angelo, ‘Giden kadın size bir şey söylemiyorsa, şöyle dediğini farzedebilirsiniz’ diyor: ‘Onu daha fazla yaralamak istemiyorum. En iyisi sessiz sedasız çekip gideyim. Böylesi daha kolay olacak.’

KADINLAR ÇİN BULMACASINA BENZER

Günümüzde pek çok erkek kadınların bir Çin bulmacasına benzediğinin farkında. Gerçi bunu eskiden de biliyorlardı; ancak kadınları anlamak şimdiye dek hiç bir kadar yaşamsal olmamıştı. David de Angelo kitabında diyor ki, ‘Bu konuda emin olabileceğiniz tek nokta var: Kadınlar pek çok konuda erkeklerden çok değişik fikirlere sahiptirler ve bu kadınların pek çok konuda erkeklerden çok değişik beklentileri bulunur. Bir bakın: Kadınlar moda dergileri satın alır, pembe dizi seyreder ve romantik aşk romanları okurlar. Erkekler ne yapar? Playboy satın alır, spor karşılaşmaları izler ve gazete okurlar. Burada en önemli sorun, kadınınızın satın aldığı, izlediği ve okuduğu romanlardaki erkeklere benzeyip benzemediğiniz.’ Eh, devir değişti. Artık kadınlar da gördüklerine sahip olmak istiyorlar. Peki bu duruma düşmüş erkekler ne yapmalı Bu konuda kimi akılcı, kimi de sadece ilginç öneriler var.

Ama temel olarak erkeğin ilk önce ilişkide yaşanan sorunun gerçekten de kendisiyle bir ilgisi olmadığını anlaması gerekiyor. Çünkü bu büyük çocuklar terk edildikleri zaman kadına yeteri kadar iyi davranmadıklarını, isteklerini karşılayamadıklarını ya da iyi bir sevgili olamadıklarını düşünüyorlar. Ünlü uzmanın erkeklere ikinci önerisi, ‘kuyruğu dik tutmaları.’ Yani gitmek isteyen kadına asla ‘Yeter ki sen kal. Ne istersen onu yapacağım’ dememeleri gerekiyor.

Bu yakarış, sadece kadının uzaklaşan topuk seslerinin duyulması sürecini hızlandırıyor. Çünkü dünya kurulduğundan beri daha güçlü nesiller için daha güçlü erkekleri tercih eden kadınlar, zayıf karakterli erkeklerden içgüdüsel olarak haz almıyorlar. Üçüncü öneri erkeğin hem kadının, hem de kendisinin gereksinimlerini ve beklentilerini gözden geçirmesi. Bunlar çakışmıyorsa, o ilişkiye başlamak zaten zaman kaybı. Burada akılcı davranmak erkeklere düşüyor; çünkü kadınlar genelde doğal güdüleriyle hareket ediyorlar. O an bir çekim hissediyor; sonra da rahatça vazgeçebiliyorlar. Burada unutulmaması gereken en önemli nokta, doğada da eş seçimini dişi olan yaptığı. Yani kadın istemiyorsa, zorlamanın anlamı yok. Erkeğin terkedilmemek için yapması gereken tek şey ise kafayı çalıştırmaktan geçiyor. David de Angelo: ‘Bir erkeğin başarısı beraber olduğu kadının psikolojisini ve kendisinin kadına dönük çekiciliğini çok iyi analiz etmekten geçer. Bunu başarabilirse sorun daha başlamadan çözülebilir. Kadınların güçten, paradan ve ünden hoşlandığı söylenir. Ama bunlara düşkünlük görüntüsü kadının o an etrafta sizden daha iyisi olmadığı için yaptığı bir rol olabilir. Dahası kadınlar zayıf ve kararsız erkeklerden hiç hoşlanmazlar. Eğer ilginin azaldığını farkederseniz önce siz onu terkedin. Böylece oturup ilişkinizin niye bu noktaya geldiğini birlikte gözden geçirme ve konuşma şansınız olabilir.’

Ancak bu çözümün de bir kötü yönü var: Her kadın bu blöfü yutmayabilir.

Klima Şişmanlatıyor !!!

Oldukça yüksek sıcaklıklarla boğuşuyoruz diğer senelere nazaran bu yaz.Küresel ısınma derken 40 dereceleri bazı yerlerde daha fazlasını dahi gördük diyebilirim.Bu olumsuzlukların da bazı sektörleri olumlu etkilediğini rahatlıkla söyleyebilirim.Örneğin klima satıcıları.Fiyatlar geçen senelere nazaran arttı.Birazdan yayınlayacağım yazı da klimanın kilo aldırabileceğinden bahsediyor serinlemek isterken bilmeden kilo alanlar için.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim TDalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, klimaların yanlış kullanıldığında sinüzit, bronşit ve zatürre gibi hastalıklara neden olabildiğini bildirdi.

Yorulmaz, ABD’de yapılan araştırmalarla, klimaların vücudun kendi ısı dengesini kurmasını engelleyerek şişmanlığa yol açtığının belirlendiğini kaydetti. Yorulmaz, klimayı kullanırken dikkat etmek gerektiğini kaydederek şunları söyledi:

“Klimalar, ortamı belirli zaman aralıklarında soğutmak için kullanılmalıdır. Dışarıda sıcaklık 40 derece ise klima çalıştırılacak ortamda sıcaklığın aralıklarla 5′er derece düşürülmesinde fayda vardır. Vücut ani sıcak ve soğuk hava değişimlerine karşı kendini koruyamadığı için bu durum hastalanmayı kolaylaştırmaktadır.”

Bir anlık ya da bir gunlerin birikimi klimaları bilinçli kullanmadığımız taktirde oluşabilecek sorunları sayın yorulmaz da kısaca belirtmiş.Umarım bundan sonra daha dikkatli ve bilinçli hareket ederiz.

Bayanlar Neden Tek Elle Araba Süremez ?!

Hemen hemen her sabah olduğu gibi kahvaltı için çıktım dışarı-ekmek ve kahvaltıda olmazsa olmazım gazetelerimi almak için-.Çayımda oldumu yanımda deymeyin benim keyfime.Ön sayfadaki- malumunuz önümüz seçimler- o ona bunu demiş öteki ona bunu , o bilmemneyi kaldırıyor bir diğeri daha fazlasını vaat ediyor savsatası.

Orta sayfalardan birinde ilgimi çeken bir habere rastladım.Başlığın aynısını ben de yazımda kullandım,merak edip okudum.Bakalım sizler okuyunca neler düşüneceksiniz ve nasıl yorumlayacaksınız.

Kadın ve erkeklerin otomobil kullanma alışkanlıklarını inceleme gereği duymuş Londra Üniversitesi psikologları,erkeklerin arabayı kendilerinin bir parçası olarak gördüklerinden dolayı kendilerini rahat hissetiklerini ve arabayı tek elle kullanmakta herhangi bir sorun yaşamadıklarının sonucuna varırken,bayanların bütün dikkatini arabayı kontrol etmeye çalıştıklarından direksiyonu çift elle tutmalarına sebep oluyormuş.

Psikologların yaptığı araştırma ve sonuçları,ben onların yalancısıyım.Umarım bu yazıdan sonra bayanlar tarafından yadırganmam.( hoş ortada yadırgamayı gerektirecek birşey de yokken ortada ) ;)..,

12 Temmuz 2007 Perşembe

Beyin Kanaması

Üzerinde durulması ve birçoğumuz fikir sahibi olmasını düşündüğüm önemli konulardan biri Beyin Kanaması ( konu sağlık olunca hertürlü olayın önemli olması ve bilinçli hareket edilmesi gerekir ).Beyin kanamaları,beyni besleyen damarlardan bir veya bir kaçından dışarı kan sızması sonucu, kanla beslenen bölgenin çalışamaz duruma gelmesidir diye kısaca tanımlanabilir.

Herhangi bir düşme ya da darptan Beyin Kanamasının gerçekleşebileceği ve önemsenmediğinde de ölümle sonuçlanabileceği unutulmamalıdır.

Bir Nöroloji Uzmanı şöyle der:" Önemli olan Beyin kanaması teşhisini koymak ve 3 saat içerisinde bunu tedavi ettirmek, ki bu hiç de kolay değil.Beyin kanaması olduğunu anlamak için aşağıdaki dört adımı uygulamak gerekir:Beyin kanaması semptonlarını anlamak çok zor olabilir. Fakat bu konuda bilgisiz olup beyin kanaması geçiren kişiye müdahale edilmezse, beyini çok ciddi zararlar görebilir.Doktorlar, artık herkesin aşağıdaki 4 adımı uygulamakla, bunu kolayca anlayabileceğini söylemektedir.Kişinin gülümsemesini istemek (eğer yapamazsa = Felç demektir)Kişinin çok basit bir cümle söylemesini istemek ("Bugün çok güzel bir gün") gibi.Kişiden her iki kolunu birden kaldırmasını istemek.Kişiden dilini dışarı çıkartmasını istemek. Eğer yamulmuşsa bu da felç geçirdiğine işarettir.Eğer kişi bu dört adımdan birini yerine getiremiyorsa - "lütfen" derhal acil Servise haber veriniz ve Doktora telefonda durumu izah ediniz".

Maalesef çoğu zaman şahit olmuşuzdur kaza yerindeki bilinçsiz müdahalelere ve bu müdahalelerle birlikte zor durumdaki insanların yakırışlarına.Konu sağlık, insan sağlığı, insan hayatı olunca bu konulara önem verelim, bilinçli hareket edelim.Bu konular mı ne? En basiti yukardaki yazıyı okuyan birçok kişinin hafızasında az çok bir bilgi kalıcaktır Beyin Kanamasıyla ilgili.Böyle üzücü bir olayla karşılaşıldığında en azından bilinçli hareket ederek bir insanın hayatta kalmasını sağlayacaktır yapacağı bilinçli müdahale ile.Son derece önemli olan bu konuları okumadan, okutturmadan, bilinçlenip bilinçlendirmeden geçmeyelim.Unutulmamalıdır ki yarın bizBeyin Kanamasıyla karşılaşabilir belkide Beyin Kanamasını geçiren biz veya bizim bir sevdiğimiz olabilir..,

10 Temmuz 2007 Salı

Çinliler ve 4N+1K

Tekstil, otomotiv, teknolojik cihaz, hediyelik eşya, ayakkabı, mobilya, oyuncak, elektrikli ev aletleri derken, Çinliler sonunda ne kadar yaşayacağımıza da el attılar:

Çinli doktor Maoshıng Nı, uzun ve sağlıklı yaşamanın sırlarını bir kitapta topladı. Kitaba geçmeden önce ülkemizde Çin işiyle ilgili hemen birkaç anekdot aktaralım. Çin’den gelip İstanbul’da çalışan 1000’e yakın Çinli var. Hal böyle olunca ucuz Çin malı satan Çinliler, ülkemizdeki pek çok işadamının kâbusu oluyor. Çinlilerin ülkemizdeki asıl patlamayı, olimpiyatların Çin’de gerçekleştirileceği 2008 yılında yapması tahmin ediliyor. Yani 2008’in Çin yılı olacağı şimdiden garanti gibi...

Bu ülke mallarının neden ucuz olduğu ve kalitesi tartışıladursun, biz size uzun yaşamanın sırlarını Çinli doktorun tavsiyeleri ile sunmak istiyoruz. Hangimiz uzun bir ömür sürmek istemeyiz ki? Üstelik ülkemizde insanlar kanser başta olmak üzere “çaresi yok” denilen pek çok hastalığın ilacını bulmak için akın akın Çin’e gidiyor, o ülkenin geleneksel tedavilerinden medet umuyor. Kitapta “100 Yıl Yaşamanın Sırları” beş ana başlık altında anlatılıyor: “Ne yersiniz?” adlı bölümde yiyecekler ve beslenme ile ilgili öneriler, “Nasıl iyileşirsiniz?”de şifalı otlar, ilaçlar ve iksirler, “Neredesiniz?” bölümünde çevre, ekoloji ve toplum, “Ne yapıyorsunuz?”da egzersiz, yaşam biçimi ve gençleştirme, “Kimsiniz?” başlığını taşıyan bölümde de katılım, ilişkiler, sevgi, evlilik ve inanç konuları ele alınıyor. Kitaptaki önerilerin hepsi mutlu ve uzun bir yaşam vaat ediyor.

Dr. Maosnıhg Nı der ki:

Az ye, çok yaşa: 100 yaşındaki yaklaşık yüz kişinin beslenmesini araştırdıktan sonra pek çoğunun gösterişten uzak bir yaşam sürdüğünü gördüm. Dünyanın dört bir yanında yaşayan bu asırlık çınarların pek çoğu “üç çeyrek” kuralını uyguluyorlardı. Yani karınlarının üçte biri doyduğu zaman yemeği bırakıyorlar.

Melekotu; Çinli kadınların uzun yaşam sırrı: Çin’de ve Asya’da binlerce yıldan beri kadınlar sağlıklarını melekotuna borçlular. Melekotu kadınların doğurganlığını artırıyor, kan hücreleri üretiyor, kemikleri güçlendiriyor, saç-cilt ve tırnak sağlığının korunması için kullanılıyor.

En yeşil çimen, en iyi olmayabilir: Uzun yaşamak istiyorsanız bahçenize kimyasal ilaç ve yapay gübre kullanmayın. Onun yerine organik gübre ya da ahır gübresi kullanın.

Yatak odanız, kozanızdır: Hayatımızın üçte biri uykuda geçtiği için evde en önemli yer yatak odası. İdeal yatak odası girişten ve sokaktan uzakta sessiz bir köşede olmalı. Sade döşenmeli, hafif aydınlatılmalı.

Manevi inanç, hastalığı yenebilir: İnanç, içimizdeki huzuru bulmamızı, olanı kabul etmemizi ve beklentilerimiz ile gerçek arasındaki farkı bir noktada uzlaştırmamızı sağlar. Manevi inançlarıyla ölümcül hastalıkları yenmiş kişileri gözlerimle gördüm.

Mutlu bir evlilik: Uzun süren mutlu bir evliliğin verdiği duygusal ve ruhsal erişim, sıkıntıları ve güçlükleri savuşturmaya yardım eder. Araştırma sırasında yüz yaş üstündeki bütün erkeklerin mutlu bir evliliği olduğunu gördüm.

Uzun bir hayat için ipuçları

* Gündüz kral gibi, gece yoksul gibi ye

* Hafta içi otobur, hafta sonu etobur

* Toksinlerden arınmak için bol sebze

* Yemeden önce yiyeceklerinize banyo yaptırın

* Kozmetik: Yapay güzelliğin ağır bedeli

* Sevgi dolu bir aile, uzun bir ömür

* Uzun yürüyüşler uzun yaşam

* Egzersiz zamanı: Her zaman

* Uzun bir ömür için, yakarış (dua)

* Güneş: Hem dost hem düşman

* İyi bir uyku, uzun bir ömür

* Erken teşhis, ömür uzatır

* Hiç açgözlü asırlık çınar yoktur

OKS' Deki İkinci Yüz

Ortaöğretim Kurumları Sınavı'nda (OKS) 27 bin 277 öğrencinin sıfır puan alması beraberinde tartışmaları ve tepkileri de getirdi.

Eğitim-Sen Genel Sekreteri Şimşek, OKS sonuçlarıyla ilgili yaptığı açıklamada, puanı hesaplanamayan öğrencileri başarısız kılan nedenlerin acil olarak açıklanmasını istedi. Şimşek, "OKS'ye giren 818 bin 359 adaydan 27 bin 277 adayın sınavı değerlendirilememiştir. Bakanlık önceki yıllarda sınav puanı hesaplanamayan öğrencileri 'sıfır puan alanlar' olarak değerlendirirken, bu yıl daha 'ince' bir tanımlama yaparak 'sınavları değerlendirilemedi" dedi. Şimşek, böylesi bir tanımlamanın kamuoyunun tepkisini engellemek için yapıldığını savundu.

Emirali Şimşek, OKS'de şampiyon olanlar kadar sınav puanı hesaplanamayan öğrencilerin ve bu öğrencileri başarısız kılan nedenlerin acil olarak açıklanmasını istedi. Şimşek, "Türkiye artık sadece sınav şampiyonlarını tartışmayı bırakmalı, her geçen gün 'sınav bağımlı' hale gelen çocuklarımızın durumunu, içten içe çürüyen eğitim sisteminin sorunlarını ve bu sorunlara nasıl çözüm bulunabileceğini tartışmaya açmalıdır" dedi.

BES: OKS SONUÇLARI FIRSAT EŞİTLİĞİ İLKESİNE AYKIRI

Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı ise yaptığı açıklamada, OKS'de "özel okulların yanında zengin semt okullarının başarılı" olduğunu belirterek, "OKS sonuçları Anayasa'daki eğitimde fırsat eşitliği ilkesiyle çelişmektedir. Sıfır çeken ilköğretim ve liselerin bulunması, az iş yapıp çok konuşan Milli Eğitim Bakanlığı'nın ayıbıdır" dedi.

Geçen yıl yapılan Ortaöğretim Kurumları Sınavı'nda ise 46 bin kişi sıfır çekmişti.

46 bin gibi büyük bir kitlenin sıfır ( 0 ) almasının yetkililere açısından nasıl bir durum oluşturacağı merak konusu benim açımdan.Aslında neden merak konusu olsun ki ; Bu gibi ( öss ) sınavlarda büyük çoğunluğun başarıya ve baraj denilen puan dilimine yoğunlaştığı düşünülürse ,merak sadece küçük bir kesimin üzüntüsünde saklı kalıyor maalesef.Peki bu 46 bin kişinin sıfır almasında kimlerin ne gibi bir borcu var gençlerimize karşı ?

ÖSS ve YDS Sınav Sonuçları

ÖSYM'den yapılan açıklamada, 17 Haziran 2007 tarihinde yapılan ÖSS ile 24 Haziran 2007 tarihinde yapılan YDS'nin değerlendirilmesi ve ortaöğretim kurumlarından alınan diploma notlarından adayların ortaöğretim başarı puanlarının (OBP) hesaplanması çalışmasının tamamlandığı bildirildi.

Açıklamada, sonuçların 12 Temmuz Perşembe günü saat 10.00'da ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan tarafından Yükseköğretim Kurulu (YÖK) toplantı salonunda basına açıklanacağı kaydedildi.

Adaylar sonuçları Perşembe günü saat 10.30'dan itibaren ÖSYM'nin http://oss.osym.gov.tr ve http://oss2007.osym.gov.tr internet adreslerinden öğrenebilecekler.

Açıklamada ayrıca, yapılan incelemeler sonucunda ÖSS Sosyal Bilimler-2 testinin kamuoyuna açıklanan kopyasındaki 26. Mantık sorusunun iptaline karar verildiği ve değerlendirmenin buna göre yapıldığı bildirildi.

9 Temmuz 2007 Pazartesi

Türk Olmak

Dünyanın, en tehlikeli eğlencesi Türk olmaktır. Burada hayatın bizzat
> kendisi bile hayata şaşar. Altmış milyonluk bir bungee -jumping’dir hayat.
> Bir beton zemine doğru milyonlarca insan süratle düşeriz. Tam çarpacağımız
> zaman, kim olduğunu kimsenin bilmediği bir güç, ucunda sallandığımız lastik
> halatı çekiverir ve biz yukarılara sıçrarız.
>
> Padişahımızın ırzına geçer, başbakanımızı asar, genelkurmay başkanımızı
> hapseder, gençlerimizi idam sehpalarına gönderir sonra da en güzel aşk
> şiirlerini yazarız.
>
> Hep aptallığımızdan yakınır sonra da dünyanın en akıllısı IMF’yi tam 17
> kere dolandırırız. Paralarını bize nasıl kaptırdıklarını anlamazlar bile…
> Aptallıktan sıkıldığımızda zekâmızla övünür ve bin senedir her yaz
> mevsiminde damlarda yatar ve oradan düşerek ölürüz. Yağmur yağdığında
> ülkenin en büyük kentinin işlek bir caddesinde boğulan yeryüzündeki tek
> insan Türk’tür. Yeryüzünde kendine kanat yapıp uçan ilk insan da Türk tür
> ama…
>
> Devleti kutsal ilan eder sonra da devleti soyarız. “Köylü efendimizdir”
> der köylüleri döveriz.
>
> (…)
>
> Yabancılardan sürekli kuşkulanıp ne kadar yabancı örgüt varsa hepsine
> girmeye çalışanlar Türklerdir. Girmeye çalıştıkları örgütlerin kurallarının
> aslında Türkiye’yi bölmek için hazırlandığına da sadece Türkler inanır.
> Yıllarca, Avrupa Birliği’ne girmemizi sağlayacak yasalardan hiçbirini
> çıkartamayıp, bir gecede başkalarının 10 yılda geçirebileceğinden daha fazla
> yasa geçiririz.
>
> Ömründe hiç trapez yapmamış yetmiş milyon insanın trapez yapmasıdır
> hayat burada.
>
> Bütün dünya, şaşkınlıkla bakarak düşmemizi beklerken biz düşmeyiz.
>
> Biz Türk’üz.
>
> Ya oynar ya ağlarız.
>
> Dünyanın en tehlikeli eğlencesidir Türk olmak.
>
> Ve biz korkuyla eğleniriz…”
>
> Ahmet Altan


Evet Sevgili Ahmet Altan ' ın anlatımıyla Türk olmak.Görülüp dile getirilmekte sıkıntılar yaşanabileceğini düşünenlerin dili olmuş korkusuzca ( hoş korkuyu gerektirecek bir kokuşmuşlukta yok ortada )..,

Erkekler MELEK' TİR..,

Erkekler Melektir :

> Bir gün ormancının biri dalları nehrin
> üzerine sarkan ağacın dallarını keserken
> baltasını suya düşürür. "Aman tanrım"
> diye bağırdığında bir peri belirir ve
> "Ne diye bağırıyorsun?" der. Ormancı
> baltasını suya düşürdüğünü ve yaşamını
> sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı
> olduğunu söyler. Peri suya dalar ve
> elinde bir altın balta ile tekrar belirir.
> "Baltan bu muydu?" diye sorar.
> Ormancı "hayır" diye cevaplar. Peri suya
> tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir
> balta ile tekrar belirir ve yine sorar.
> "Baltan bu muydu?". Ormancı yine
> hayır"
> diye cevaplar. Peri suya tekrar dalar ve
> bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar
> belirir ve yine sorar. "Baltan bu muydu ?"
> Ormancı "evet" der. Ormancının dürüstlüğü
> perinin çok hoşuna gider ve baltaların
> üçünü
> de kendisine verir. Ormancı mutlu bir şekilde
> evine döner. Bir zaman sonra ormancı
> eşiyle birlikte nehir boyunca yürürken karısı
> suya düşer. Ormancı "Aman tanrım" diye bağırır.
> Peri yine belirir ve sorar: "Ne diye bağırıyorsun ?
> "Ormancı "karım suya düştü" der.
> Peri suya dalar ve Jennifer Lopez ile birlikte
> geri döner. "Senin karın bu mu?" diye sorar.
> Ormancı "evet" der. Peri
> sinirlenmiştir, "Yalan
> söylüyorsun, gerçek bu değil" der. Ormancı "özür
> dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz
> konusu. Eğer Jennifer Lopez için hayır deseydim
> bu sefer Catherine Zeta -Jones ile geri dönecektin,
> ona da hayır deseydim karımla dönecek ve her
> üçünü de bana verecektin. Ben fakir bir adamım ve
> üç karımın sorumluluğunu taşıyabilecek durumda
> değilim. Jennifer Lopez'e evet dememin sebebi budur...
>
> Bu hikayeden alınacak ders :
>
> Ne zaman bir erkek yalan söylüyorsa bunun iyi
> ve saygın bir nedeni vardır ve bu başkalarının
> yararı içindir.
>
> Kendileri için birşey
> istiyorlarsa ekmek
> çarp-sın-dır!!!! ;) :) :);)

8 Temmuz 2007 Pazar

Ertex OTO

Ertex Oto Dekorasyon Genel Müdürü Ercan Malkoç, işi gereği sık sık yurt dışındaki otomobil fuarlarına katıldığını, buralarda her isteyenin rahatlıkla lüks spor otomobilleri inceleyebildiğini anlattı. Türkiye'de düzenlenen otomobil fuarlarında ise bu otomobillerin çevresine bant çekildiğini, ünlü ve zenginlerin dışında kimsenin otomobilleri incelemesine izin verilmediğini belirten Malkoç, ''bu duruma çok içerlediğini ve bunun üzerine yerli bir spor otomobil geliştirmeye karar verdiğini'' söyledi.

Malkoç, ilk otomobilin icadının üzerinden yaklaşık 100 yıl, ilk Türk otomobili olan Devrim'in yapılmasının üzerinden de 46 yıl geçtiğini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Ülkemizde 1966 yılından bu yana otomobil üretimi yapılmaktadır. Çağımızın ve özellikle de otomobil sektörünün gelişimi göz önüne alındığında, dünya otomotiv sektörüne bir marka kazandırmamış olmamız bizleri çok üzüyordu. Oysa daha 1938 yılında Türkiye, 140 tane avcı bombardıman uçağı üreterek şu an teknolojilerine imrendiğimiz AB ülkelerine satmıştır. 2007 yılındayız ve uçak yapan bir milletin torunları olarak bir otomobil yapamıyoruz. Cesaretimizin temelinde bu çok önemli bir etken oldu. Artık bu konuda bir şeyler yapmamız gerektiğini düşündük ve Etox'u geliştirdik.''

NEDEN SPOR OTOMOBİL?

Spor modellerin firmaların vitrinini oluşturduğunu ve her otomobil tutkunlarının spor modellerin sahibi olmayı hayal ettiğini dile getiren Malkoç, bu nedenle spor otomobil geliştirmeyi tercih ettiklerini kaydetti.

İnsanların spor otomobillerin her ayrıntısındaki beklentilerinin çok yüksek olduğunu anlatan Malkoç, bu otomobillerin hızlı gitmesinin, aynı zamanda en kısa mesafede durmasının istendiğini dile getirdi. Tasarımdaki beklentilerin de bu yönde olduğunu belirten Malkoç, ''Motordaki performansın dış çizgilere yansıması istenir. Bu beklentileri çoğaltmak mümkün. Bu nedenle spor otomobil üretmek zor bir iştir. Projeye başlamadan önce insanlar bize 'bunu yapamazsınız' diye güldüler. Fakat dünyada zoru başaran Porche, Ferrari, Lamborghini gibi firmalar var. Bizde iddialı başlamak istedik. Belki başlangıçta yıldızları hedef seçtik ama sonunda başarılı bir prototip geliştirdiğimize inanıyoruz. Bu araba çok konuşulacak.'' diye konuştu.

Projeye başlarken öncelikle tasarım ekibini oluşturduklarını belirten Malkoç, tasarımın geliştirilmesinin 6 ay sürdüğünü anlattı. Bu aşamada oldukça zorlandıklarını ifade eden Malkoç, şunları kaydetti: ''Çünkü kendi insanımızın beklentileri doğrultusunda bir tasarım hazırlamamız gerekiyordu. Buradaki beklentiler oldukça yüksektir. Hayallerde hep Ferrari ve Porche gibi otomobiller vardır. Biz onlara benzetmek için yola çıkmadık. Deyim yerinde ise spor otomobilde bir sınıf yaratmak için yola çıktık. Tasarım felsefemizin temelinde 4 kişilik günlük hayatta kullanılabilecek bir otomobil üretmek vardı. Hedeflerimizi bu yönde şekillendirdik. Aynı zamanda da tasarımımız performans isteyen kullanıcılara da hitap edecek görsellikte olmalıydı.

Kişiye göre aile otomobili, kişiye göre günlük hayatta kullanılabilecek spor otomobil, kişiye göre tam bir performans otomobili. Kısacası Etox'a baktığınız açılardan bu özelliklerin tamamını görebilirsiniz. Yüze yakın tasarım eskizimiz arasında şu an prototip üretimini yaptığımız modeli
seçtik.''

SERİ ÜRETİM BELGESİ ALDILAR

Etox'un günümüz otomotiv firmalarının tüm tasarım ve prototip üretimlerini kapsayan süreçleri içinde barındıran iki yıllık çalışmanın sonucunda geliştirildiğini ifade eden Malkoç, prototip hazırlama aşamasında tasarım ekibi de dahil 46 Türk personelin görev aldığını belirtti. Malkoç, aracın şasinin yurt dışındaki diğer özel üretilen emsallerindeki gibi örme şasi tekniğine dayanarak kendi mühendisleri tarafından projelendirildiğini kaydetti.

Malkoç, otomobilin bütün parçalarını kendilerinin ürettiğini, sadece motorunu Fransa'daki bir firmadan aldıklarını ifade ederek, ''Bir süre sonra kendi motorumuzu kendimiz üretmeyi hedefliyoruz. Henüz ilk aşamadayız. Gelişime açık bir proje bu'' dedi. Etox'un günümüz koşullarını sağlayabilecek bir donanıma sahip olması nedeniyle fren testlerinde uluslararası geçerliliği olan R 13H testine tabi tutulduğunu belirten Malkoç, test sonucu bu kapsamdaki gereken tüm kriterlere uygunluğunun tespit edildiğini ifade etti. Malkoç fren sisteminin aynı zamanda ABS'yi de kapsadığını dile getirdi. Etox'un, ayrıca İstanbul Teknik Üniversitesi Otomobil Teknolojileri Araştırma Merkezi'nce (OTAM) Sanayi Bakanlığının 2001/16/AT M1 sınıfındaki motorlu araçlar tip onay yönetmeliği kapsamında yapılan tüm testlerden de başarıyla geçtiğini söyleyen Malkoç, Türkiye'de seri üretim (Tip Onay) belgesini aldıklarını kaydetti. Daha önce üretilen yerli otomobiller ''Devrim'' ile ''İmza''nın ''Tip onay belgesi bulunmadığını'' ifade eden Malkoç, Etox'un künyesinde ''Made in Turkey'' yazan ''ilk otomobil olacağını'' söyledi.

Malkoç, şu an da firmanın kendi testi olan 100 bin kilometrelik yol testine başladıklarını ifade etti. Dörtte biri sorunsuz tamamlanan test sırasında gidilen şehirlerde vatandaşların araca büyük ilgi gösterdiğini anlatan Malkoç, henüz tanıtımını gerçekleştirmemiş olmalarına rağmen şimdiden 3 ön sipariş talebi olduğunu belirtti. Malkoç, Etox için gelen sipariş taleplerini yol testi tamamlandıktan sonra alacaklarını kaydetti.

''İLGİ BİZİ SEVİNDİRİYOR''

Dünya otomotiv sektörü için olmasa bile Türkiye için bir marka yaratmanın zamanının çoktan geldiğine inandıklarını ifade eden Malkoç, ''Markayı firmalar yaratmaz, o markayı kullanan insanlar yaratır ve sahiplenir. Etox'a sokakta ve internet ortamında vatandaşlarımızın gösterdiği büyük ilgi bu konuda bizi oldukça sevindirdi'' dedi. Etox'un, piyasadaki spor otomobiller arasında ''en düşük yakıt tüketimine sahip araç olacağını'' saivunan Malkoç, standart modelin şehir içinde 5.7, şehirler arasında ise 4.1 litre yakıt tüketimine sahip olduğunu söyledi.

Malkoç, en düşük Ferrari modelinin fiyatı 400 bin avrodan başlarken, Etox'un bunun 5'te biri oranında 100-150 bin YTL fiyat aralığında satışa sunulacağını kaydetti.

''TANITIMI ZAFER BAYRAMI'NDA YAPILACAK''

Etox'un geliştirilmesini ''Türk otomotiv sanayinin bir zaferi'' olarak gördüklerini anlatan Malkoç, bu nedenle aracın tanıtımını da 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda yapacaklarını söyledi. Yol testlerinin tamamlanmasının ardından hemen seri üretime geçmek istediklerini bildiren Malkoç, Etox'un üç ayrı motor seçeneği ile satışa sunulacağını dile getirdi.

İlk etapta yılda 20 araç yapmayı hedeflediklerini, ilerleyen yıllarda de bu rakamı 500'e kadar çıkarmak istediklerini ifade eden Malkoç, araçlarının her birinin kişinin istediği üzere ayrı ayrı özelliklere sahip olacağını kaydetti.

Malkoç, daha şimdiden Güney Kore'den bir firmanın projeye ortak olmak istediğini belirterek, ''Ancak yerli bir firmayla ortak olmayı tercih ederiz'' dedi. Gerek çizgileri, gerek kullanım özellikleri ve gerek motor çeşitliliğiyle anlatan Etox'un, 125 beygir (hp) gücünde 1500 cc hacminde dizel motor kullanılan standart modelinin yanı sıra 220 hp güç üretebilen 3000 cc dizel ve daha fazla performans isteyenler için de 272 hp güç üretebilen özel bir V6 benzinli motor seçenekleri bulunuyor.

LAMBORGHİNİ DE BÖYLE BAŞLAMIŞTI

Ünlü spor otomobil Lamborghini de benzer bir hikayeyle üretilmeye başlanmıştı. İkinci Dünya Savaşı'nın öncesi ve sonrasında önemli bir traktör üreticisi olan Ferruccio Lamborghini'nin bir Ferrari otomobili vardı.
Ferrari'nin debriyaj aksamının kendi traktörleriyle aynı olduğunu fark eden Lamborghini, Enzo Ferrari ile görüştü ve onu bu konuda eleştirdi. Fakat Enzo Ferrari Lamborghini'yi basit bir traktör üreticisi olarak görerek onu dinleme gereği duymadı. Bunun üzerine Lamborghini, Ferrari'ye rakip kendi spor arabalarını üreterek, Enzo Ferrari'den intikam almaya yemin etti. Daha sonra Ferrari'yi eleştirdiği her konuda Ferrari'den çok daha üstün olan Lamborghini 350 GT'yi yaptı.

Kendi sermayemizle bizden birinin türk otomobili üretmeye çalışması ve üretmesi heyecan verici.Yalnız Ferrari veya bir başka otomobil markasına rekabeten üretildiğinin ima edilmesini yanlış bulsam da çıkılan bu yolda kendilerine gösterdikleri çabalardan dolayı teşekkürlerimi sunarım.Umarım bir sonraki yazılarımda Etox markasının başarılarını da yazarım..,

Google - Skype Rekabeti

İnternet arama motoru devi Google şirketi, merkezi California'da bulunan internet telefon servisi şirketi GrandCentral Communications'i satın aldı.

GrandCentral 2005 yılında Yahoo'ya satılan Dialpad Communications'da yöneticilik yapan Craig Walker ve Vincent Paquet tarafından kurulmuştu.
2006 yılında faaliyetlerine başlayan firma, ev, iş ve cep telefonlarını tek bir telefon numarası altında birleştiriyor ve tüm hatlara gelen ses mesajlarına da internet ya da telefon yoluyla ulaşımı sağlıyor.

Google'ın bünyesine kattığı bu yeni şirket sayesinde geliştireceği servis ağıyla Skype ve benzeri VOIP servisi veren şirketlerle rekabete başlayacağı tahmin ediliyor. GrandCentral servisinden yararlanan kullanıcılar, Google ile yapılan bu yeni antlaşmadan zarar görmeyecekler ve aynı şekilde hizmet almaya devam edecekler.

Google, geçtiğimiz yıl YouTube'u 1,65 milyar, DoubleClick'i ise 3,1 milyar dolara satın almıştı. GrandCentral ile yapılan antlaşmanın ayrıntıları ise açıklanmadı.

6 Temmuz 2007 Cuma

Haydin GO.... ?!?!..,

Uzun zaman oldu tatil yapmayalı, özlemişmiyim yoksa unutmuşmuyum karışık duygularla gittim geçen pazar Silivri' ye.Yanımda neler almam gerektiğini dahi unutmuşum.Onu alıyor yok vazgeçiyor diğeri bir diğeri derken uzun bir zaman kaybettim.Bu zaman yapmaya çalışacağım 3-4 günlük bir tatil için oldukça büyük bir zaman kaybıydı.İşte şort,havlu,tişört derken en yakın dostlarım olan kitaplarımı da almadan olmazdı ama hangi birini :) .Yakın zamanda aldığım ama piyasada uzunca bir geçmişi olan Kemal Tahir' in Gangsterler Kraliçesi adlı kitabını aldım yanıma öncelikle.Buna ilaveten son dönemlerde ( Metal Fırtına adlı kitaptan sonra ) moda olan Türkiye ve diğer ülkeler üzerine kehanetler içeren bir diğer kitap olan Kırmızı Melek- Sadık İlhan- ' i de yanıma aldıktan sonra herşey tamamdı benim için.Otogardan ilgili otobüse binerek tatilimi başlatıyordum artık.Mavi Yelken'de inerek uzunca bir zamanın yaşatmış olduğu geçici hafıza kaybımla beraber ufak bir zaman kaybına neden oldu dayımın yazlığını bulmam.Yeşil Kent sitesine gidecektim ama etrafta bu siteyi simgeleyen ya da isminin yazılı olduğu bir tabela vb. işaretler göremeyince telaş içinde " selamun aleykum dayı yeşil kent sitesi ne taraftaydı ?" diye pala bıyıklı irice bir dayıya sordum sanki hiç sormamışım ve duymamışcasına "görmüyormusun, okuman yazman yokmu" diyerek arkamdaki,üste sitenin girişini belli etmeye çalışan yeşil arka fon üzerine yeşil ile yazılmış Yeşil Kent yazısı.Harika bir başlangıçtı uzunca bir aradan sonra gelmiş olduğum bu şimdiden ilginç olacağını belli eden siteye girişim.Adı üstünde sitenin ismi yeşil kent ama ismiyle örtüşmeyen bir ortam içerisi.Eve geldiğimde uzunca bir merasim ve nerde kaldılardan sonra uzunca bir zaman kaybettiğimi farkettim.Herşeye rağmen birokşey beni bekleyebilirdi belki bekletiyordum da ( deniz, kumsal,kızlar,yosun,parktaki salıncak,gece beni ısırmak için uygun zaman kollayan sivrisinekler...)
Şimdi siz diyeceksiniz herşey tamam da bu haydin go meselesi nedir? haydin go(?) ne demek?Yaşlı kurt eniştemi alarak indik sahile yaklaşık saat 21.00 civarıydı.Haliyle yazlık kent olduğundan gençler ve bunların biraz altındaki yaş grubundan olan hareketli insancıkların olması yadırganamazdı.Sahile usulca iniyorduk ki bununla karşılaştım ( haydin go). Sevimli bir kız çocuğu parkın önündeki bisiklet garajından bisikletini aldıktan sonra arkasındaki arkadaşlarına dönerek ne derse beğenirsiniz ya da ne diyebilir diye mi sorsam :) " Haydin go " dedi ve arkadaşları da peşinden hızla araçlarına binerek peşi sıra yola koyuldular.20 saniye kadar kala kaldım.Bizim bildiğimiz ve söylemlerimizde alışılan gelen " haydi kızlar, beni takip edin,beni kim yakalayacak, en arka gelen götü boklu.., gibi telaffuzlarımız şimdi Haydin Go olmuş :( .İşin ilginç tarafı ben kala kalırken haydin go diyen kızın arkadaşlarının, kızın ne demek istediğini anlamaları :). Güzel Türkçemiz yabancılardan arındırılmaya çalışılırken yabanlaşmamız çok vahim.Benim bu yazdıklarımın anlaşılabilmesi için de benim "Haydin see you" demem gerekir sanırım :(

VÜCUDUMUZUN SU İSTEMESİNİN 46 BAHANESİ ;)

İranlı hekim Batmanghelidj'e göre tüm hastalıkların esası vücudun susuz kalmasından kaynaklanıyor. Batmanghelidj vücudun 46 nedenle su istediğini söylüyor.
Suyun her zaman yararlı olduğunu biliyorduk da, şimdi onun, niçin doğanın en basit, en etkili, en güvenli ve en "yan etkisiz" mucizevi ilacı olduğunu öğrenmek zamanı. Yeni ve sağlıklı bir yaşama başlamak, şu an ellerinizin arasında tutacağınız bir bardak suda.
Çünkü hayatımızın en vazgeçilmez ama bilinçli olarak, öneminin asla farkına varamadığımız birincil ögesi: Su!.. Su / Hasta Değil Susuzsunuz adlı kitapta konuyla ilgili oldukça orijinal ve dikkate alınması gereken tespitler var...
Yalnızca canımız istediği zaman su içeriz. Öte yandan, Ay'ın milimetrik birtakım hareketlerinin dünyamızdaki suyu etkilediğini, böylelikle denizlerin yükseldiğini ve alçaldığını coğrafya kitaplarından da biliriz.
Durum böyleyken, yani insan evladı da bu dünyanın malzemesinden oluştuğuna göre, vücudumuzdaki su seviyelerinin ne âlemde olduğunu aklımıza bile getirmeyiz. İçinde bulunduğumuz toplumun yeme içme alışkanlıklarının bir eseri olarak, edindiğimiz su içme alışkanlığı bütün hayatımıza egemen olur, örneğin acılı bir yemeğin üzerine iki bardak su içmek rahatlatır, yazın sıcaklarda canımız hep su ister, vesaire.
Oysa İranlı hekim Batmanghelidj, Su / Hasta Değil Susuzsunuz adlı kitabında hiç de böyle düşünmüyor. Tüm hastalıkların biricik nedeninin, vücudun susuz kalması olgusuna dayandığını öne sürüyor. Bu öne sürüşünü "binlerce su deneyimi" ile de açıkça ortaya koyuyor.
Dr. Batmanghelidj, suyun bilumum hastalıklara iyi geldiğini, insanı iyileştirdiğini "tesadüfen" hapishanede öğrenmiş. Peki, bir hekimin, eğer cezaevi doktoru değilse orada işi nedir? Doktorumuz bir suçlu! Suçu, Şah döneminde rejim karşıtı devrimci örgüt Halkın Mücahitleri'ne yardım ve yataklık yapmak. Mollalar iktidara geldikten sonra da doğal olarak tutuklanıyor ve İran'ın en ünlü işkencehanesi Evin Hapishanesi'ne atılıyor.
Malum, bilenler biler (!) hapishaneler yeme-içme, sindirim-boşaltım koşulları açısından bir insanın, özgürlüğüne kavuştuktan sonra bile hayatının sonuna kadar kendini toparlayamayacağı, cezalandırma mekânlarıdır.
Hal böyle olunca, alabildiğine maddi ve manevi işkence gören ve doğru dürüst beslenemeyen insanların ilk başına gelen midelerinin iflas etmesidir.
Bir gün koğuşta, hapisliklerden birisi inanılmaz mide sancılarıyla kıvranmaya başlayınca, doktorumuz gayri ihtiyarı olaya müdahale ediyor ve adamcağıza iki bardak su içiriveriyor. Çok geçmeden sancıların dindiğini gözlemliyor. Bu olay, Dr. Batmanghelidj'in, suyun hastalıkların tedavisinde ne denli bir etkisi olduğunu ilk keşfettiği an oluyor. Bundan sonra su çalışmalarını yoğunlaştıran yazarımız, 2,5 yıl içerisinde Evin'in tezgahından geçen yaklaşık 2 bin tutuklu ve hükümlüyü birer iyileştiriyor, yalnızca suyla.
Derken, 2,5 yıl kadar sonra tahliye zamanı geldiğinde, hapishane müdürüne ricada bulunuyor, "lütfen beni 1 yıl daha burada tutun, zira araştırmalarımın en önemli evresine girmiş bulunmaktayım ve bu kadar çok hastayı dünyanın hiçbir yerinde, bu koşullarda bulamam."
Böylece, yazarımız 1 yıl daha "gönüllü hapislik" hayatını sürdürüyor, sonra da doğru Amerika'ya. Araştırma ve çalışmaları yıllarca sürüyor ve nihayet bu kitap ortaya çıkıyor.
Yazarımız, önsözünde şu anlamlı cümleleri kullanıyor: "Bu kitapta okuyacaklarınız yeni bilgilerdir ve bunlar fizyoloji bilimine yeni açıklamalar getirmektedir. Burada sözü edilen fizyoloji, ilaç üreticilerinin kullandıkları bilim değil, vücuttaki canlı dokularla organların doğal çalışmalarını tanımlayan bilim dalıdır. Bu kitap, bazı önemli sağlık sorunlarıyla bu sorunlarının nedenlerinden ve doğal yöntemlerle tedavilerinden söz etmektedir. Bir sağlık sorununun nedeni ve tedavisi açığa çıktığında, hiç kimsenin anlayamadığı tıbbi terimlere gerek kalmaz. Burada okuyacaklarınız kapsamlı bir klinik ve bilimsel araştırmaya dayanmaktadır.
Bu kitaptaki bilgilerini derleyebilmek için, 1950'de Londra'daki St. Mary Üniversite Hastanesi Tıp Fakültesi'nde başlayan tıp eğitimimden sonra 22 yıldan fazla araştırma yaptım, çalıştım ve yazdım.
"Bu kitapta, birçok ciddi hastalığın tedavi nedeni olan kronik gizli dehidrasyonun (susuzluğun) fizyolojik etkisi ve metabolik komplikasyonlarından söz edeceğim. Bugün, bunun çağdaş tıbbın en büyük gelişmesi olduğunu inananlar var."
Çağımızın bazı sağlık sorunlarından söz eden bu basit sunum, bütün dünyada bilim ve mantığa dayalı tıbba geçiş için bir rehber olacaktır. Elinizdeki kitap, toplumun ivedi çözüm isteyen sorunları için yazılmıştır. Özellikle 15 milyon astımlı çocuğun ailesinin bu hastalığın nedenini ve çocukların yaşamlarını kurtarabilecek basit ve ucuz tedavi yöntemini öğrenmesi çok önemlidir."
Yazara göre vücudumuz tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyuyor.
1- Hiçbir şey susuz yaşayamaz.
2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.
3- Su temel enerji kaynağıdır, vücudun "nakit akımıdır."
4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.
7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
8- Bütün besinlerin, vitmin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.
9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.
11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.
12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.
13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.
14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.
15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.
16- Omurgadaki diskleri "şok emici su yastıkları" na dönüştürür.
17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.
19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.
20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.
21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.
22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.
23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.
24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.
25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.
26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.
27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.
28- Uykuyu düzenler.
29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.
30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.
31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.
32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.
33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.
35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.
36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.
37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.
38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.
39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.
41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.
42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.
43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.
44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Kara verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.
45- Yaşılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.
46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.

Bu kitabı ilk okuduğundan bu yana artık "bol sulu bir yaşam süren" kitap editörü de ısrarla bu kitabı tavsiye etmektedir: Çünkü, vücudunuzu, yıllardır, bir "atık ilaç deposu" haline getirmekten bir an evvel kurtarmanız gerekiyor...

TEBRİKLER, MICHAEL SAUSER

Geçen gün sevdiğim bir dostumdan mail aldım Tebrikler, Michael Sauser başlığıyla.Maili açtığımda mailin nerde saklı olduğunu görene kadar biraz zaman kaybetsem de hotmail' in gereksiz olduğunu düşündüğüm birçok anlamsız yazılarından sonra mailime ulaştım.Kocaman bir Türk Bayrağının hemen altında baş gösteren dostumuzun ( birazdan anlatıcaklarımdan sonra eminim sizin de dostluğunuzu ve sevginizi kazanacaktır ) resmi ve ismi.Nasıl bir alaka olabilirdi ki.Gelelim mailin içeriğine ve neden tebrik edildiğine.
Almanya' nın ünlü televizyon program sunucusunun sunduğu " Bahse Var mısın" televizyon yarışmasına katılan Sauser , 188 ülkenin Ulusal Marşlarını notalarıyla beraber okuyabileceğini iddaa eder.Yarışma konseyi tarafından bahsi değer görülür ve konsey 5 ülkenin Ulusal Marşlarını söylemesini kararlaştırı.Peki bu ülkeler hangileriydi : Çin , Mısır, Tayland, Bosna Hersek ve Türkiye.Bahse girilir ve Sauser ilk dört ülkenin Ulusal Marşlarını başarıyla seslendirir.Konsey bu dört ülkenin Ulusal Marşlarını söylemesinin bahis için yeterli olacağını ve yarışmayı kazandığını açıklamasına rağmen Sauser bahiste bulunan Türkiye Ulusal marşını da okumak istediğini söyler.Kararında ısrarcı olduğunu da belirtir.Kısa bir tereddütten sonra yayıncı ve yapımcılar Sauser' in isteğini kabul eder.Yalnız Sauser Türk Ulusal Marşını seslendirmeden önce salondaki bulunanlara kısa bir açıklama ve istekte bulunur : " Türk Ulusal Marşı ayakta dinlernir, kalmanızı rica ediyorum " Bütün yarışmacı ve seyirciler kısa bir şaşkınlıktan sonra ayağa kalkarlar ve Saygıdeğer Sauser Türk Ulusal Marşını seslendirerek bahsini kapatır.
Evet bunları okuduktan sonra neden başta dostumuz dediğimi ve ve diyeceğimin en büyük kanıtıdır bu herhalde.Okuduktan ve buraya aktarımıma devam ederken dahi heyecanlanıyor ve onur duyuyorum.Nasıl bir yarışmadır ki bahisteki 4 ülkenin Ulusal Marşını okuduktan sonra bahsi kazandığını belirtiyor, nasıl bir yarışmacıdır ki Türk Ulusal Marşını okumakta ısrarcı olabiliyor ve herkesi ayakta dinlemeye davet ediyor.Sonsuz saygı ve sevgilerimle kendisini birkez daha kutluyor, teşekkürlerimi ve teşekkürleriniz bir borç biliyorum.
TEBRİKLER MICHAEL SAUSER, TEŞEKKÜRLER MICHAEL SAUSER.